Fetih Politikaları ve Millet Sistemi, osmanlı devlet, balkanlar

Osmanlı Devleti Balkanlar Fetih Politikası

600 yılı aşkın varlığı süresince Osmanlı Devleti çeşitli dini ve sosyal grupların yan yana yaşamaları konusunda tarihi bir örnek durumundadır. Osmanlı Devleti’nde müslümanlar, hristiyanlar ve yahudiler yan yana ibadet etme ve kendi kültürel kimliklerini zenginleştirme imkanı bulabildikleri gibi her toplumun farklı hukuki gelenek ve inanışlarına saygı duyularak,bunlara gelenek ve yaşantılarını uygulama imkanı sağlamıştır. Bu anlamda Osmanlı Devleti Ortaçağ ve modern zamanlarda üç tek tanrılı dini resmen tanıyan, etnik ve dinsel gruplarıyla birlikte uyumlu bir şekilde bir arada yaşamalarını güvence altına alan tek siyasi organizasyondur. Çeşitli ülkelerde dinlerinden dolayı baskı ve zulüm gören gayrimüslimlere her zaman kucak açan Osmanlı Devleri’nde müslüman olmayanlara da ibadet ve vicdan özgürlüğü tanınarak, onlara dinlerini değiştirme konusunda hiçbir baskı yapılmamıştır. Belirtilen bu altı yüz yıllık tarih boyunca, geniş toprakları üzerinde yirmi farklı etnik gruptan dört ayrı din mensubunu yönetmiş olan Osmanlı Devleti’inde özellikle klasik dönemde bu birliktelik huzur ve barış içerisinde geçmiştir. Osmanlı Devleti bu birlik ve beraberliği tarihi boyunca uyguladığı hoşgörü, adalet, başka din, dil ve milletlere karşı saygı ve islam dinindeki zımmi hukuku çerçevesinde birleştirerek oluşturduğu millet sistemi sayesinde sağlamıştır.

Millet sistemi içerisinde “Millet” tabiri arapçadaki anlamı ile dini bir topluluğu karşılayan bir terim olup, bu terim kimi zaman geniş bir cemaati olduğu gibi yansıtmakta, kimi zaman bir dille konuşan grubu, kimi zaman ise bir ibadethanede ibadet eden aynı inançtaki insanları ifade etmektedir. Buna göre Osmanlılar’da farklı milletlerin sosyal, siyasal ve yasal konumları dinsel ve mezhepsel bağlılıklara göre şekillenmiştir. Bu anlamda Osmanlı sistemindeki “Millet” kelimesi klasik islam literatüründeki anlamına uygun bir şekilde belirli bir sözü veya vahiy kitabını kabul eden topluluklar için kullanılmış ve bu sistemde her millet grubu kendi içinde hiyerarşik olarak ve mensup oldukları dinin hükümlerine bağlı kalarak düzenlenmiştir. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altında bulunan toplulukların din ya da mezhep esasına göre örgütlenip yönetilmesine “millet sistemi” denilmiştir.

Osmanlılar daha önceki Türk-İslam devletlerinden devraldıkları bu sistemi geliştirerek hakimiyet kurdukları ülkelerde bu sisteme bağlı bir idare kurmuşlardır. Bu çerçevede yarım yüzyıla yakın bir dönem boyunca birbirinden farklı birçok milleti yapısında bulundurmayı başaran Osmanlılar’da müslümanlar, yahudiler ve hristiyanlar kendi kültür yapılarını koruyarak barış içerisinde birlikte yaşamışlardır.

Osmanlı devleti, modern ulus devletlerin ve sömürge yönetimlerinin yaptığı gibi toplulukların farklılıklarını ortadan kaldırma yoluna gitmemiş onları bir arada yaşatabilmeyi amaçlamıştır. Bitinya’da kurulan Osmanlı Beyliği, gaza ideolojisiyle Selçuklu Anadolu’sunun yüksek kültür mirasını kaynaştırarak bir yüzyıl içinde Tuna’dan Fırat’a kadar Anadolu’yu ve Balkanları bir kez daha birleştirmiştir. 1394, 1411, 1422 kuşatmalarından sonra nihayet, 1453’te Fatih Sultan Mehmet bu siyasi birliğin doğal merkezi olan İstanbul’u fethederek, Doğu Roma İmparatorluğunu yeni bir ruh ve kılıfta yeniden diriltmiştir.  Osmanlıların 1354 yılında ele geçirdikleri Gelibolu, Osmanlıların Avrupa’da sahip oldukları ilk şehir merkezi oldu. Osmanlı’nın batıda ilerleyişinde, her biri devlete yeni topraklar katan son derece kudretli bir dizi sultanın liderliği de muazzam ölçüde etkili oldu. I. Murad (1360-1389) önce Edirne’yi aldı (1360); daha sonra ise Meriç Nehri üzerinde yapılan Çirmen savaşı ile (1371) yılında elde ettiği zaferin ardından Bulgaristan, Makedonya ve Güney Sırbistan topraklarını hakimiyeti altına almayı başardı. Sofya 1385, Niş 1386, Selanik ise 1387 yılında ele geçirildi

Yarımadanın geleceği açısından en belirleyici sonucu, Osmanlıların Meriç'te elde ettikleri zaferin temin etmesine karşın, 1389 yılı Haziran ayında gerçekleşen Kosova Polje (Karakuş Tarlası) Savaşı [I. Kosova Savaşı-ç.n.J, efsanevi ve destansı şiirlerde en çok yer alan savaş oldu. Osmanlı güçleri burada Sırp, Boşnak ve Arnavutlardan müteşekkil orduyla karşılaştı. Bu olay daha sonraları Ortaçağ'ın bağımsız Sırp devletinin sonunun sembolü olarak anılmaya başlayacağı için, Sırbistan açısından özel bir önem kazanacaktı. Hem Sırpların prensi olan Lazar ( 1371 - 1389) hem de Sultan Murad bu savaşta öldü. Bir sonraki sultan olan Yıldırım Bayezid ( 1389- 1402), fetihleri devam ettirdi. Tırnova 1393 yılında alındı; Eflak'ın yöneticisi olan Yaşlı Mircea (1386-1418) da Osmanlı'ya tabi hale getirildi.

Macar Kralı Sigismund (1387- 1437), Fransız, Alman ve İngiliz şövalyelerin de iştirak ettikleri bir Haçlı ordusuyla harekete geçti. Bu ordu, 1396 yılında Bayezid tarafından Niğbolu'da yenilgiye uğratıldı.  Bir sonraki sultan olan Fatih Sultan Mehmed ( 1444- 1446 ve 1451 - 1481), yarımadanın eşsiz ganimetini ele geçirmeyi başardı. Osmanlıların Balkanlar'daki büyük zaferlerine ve Anadolu'daki toprak kayıplarına karşın İstanbul, özgür kalmayı başarmıştı.Osmanlı ordusu, iki ay boyunca şehrin muhasarasını sürdürdü. Üstünlük, sayıları savunucuların sayısını hayli aşan muhasaracı güçlerin tarafındaydı. Bizans kumandanları, aşağı yukarı elli bin nüfuslu olan şehirde dokuz bin civarında askere kumanda etmekteydi. Seksen bin askere sahip olan Osmanlı ordusunun ayrıca topçuları da vardı ve denize hakim bulunuyordu. Şehir nihayet 29 Mayıs'ta düştü. Bizans'ın düşüşü ve bu büyük emperyal şehrin alınışı muazzam ölçüde önemli bir olaydı. Doğu Hristiyanlık dünyasının baş kalesi ve Roma'nın güç ve görkeminin varisi, Müslüman bir Türkfatih tarafından zapt edilmişti ve artık hayli farklı ilkelere dayalı yeni bir imparatorluğun başkenti olacaktı. II. Mehmed ayrıca, Osmanlıların Balkanlar'daki sınırlarını genişletmeyi de başardı. 1463 yılında Bosna alındı; Bosna'nın komşusu Hersek ise 1482 yılında düştü.  

Osmanlı İmparatorluğu gücünün doruğuna, "Kanuni" olarak da bilinen Muhteşem Süleyman (1520-1566) zamanında ulaştı. Süleyman Balkanlar'da bir dizi sefer başlattı. 1521 yılında, stratejik açıdan önemli bir şehir olan Belgrad'ı aldı. Bununla birlikte Süleyman'ın en büyük zaferini, Kosova'nın Macaristan'daki muadili olan Mohaç'ta, Macar kralı il. Layoş'a karşı 1 526 yılında elde ettiği zafer teşkil edecekti. Bu zafer, önemli siyasi değişikliklere yol açacaktı. İzleyen yıllarda müteakip savaşların ardından, Erdel de dahil olmak üzere Macar topraklarının büyük bölümü Osmanlı hakimiyeti altına girdi. Daha sonra, Hırvatistan ve Slovenya topraklarının bir kısmı da dahil olmak üzere, Macar topraklarının geri kalan kısmı Habsburg İmparatorluğu'nun bir parçası haline geldi.